31 Aralık 2015 Perşembe

Keyifliyim ama söylemeye utanıyorum...

31 Aralık sabahına ne güzel uyanmıştım.. 

Kış en sevdiğim mevsimdir. Kışlık kıyafetlere bayılırım. Atkı, şapka, montlar, botlar... Hele bir de kar yağıyorsa deymeyin keyfime... Bütün gün karlarda yuvarlabilirim... Hele soğuk havayı ciğerlerime çekmek inanılmaz bir haz... Dışarı çıkamıyorsam da evden bembeyaz manzarayı izlemek harika! 
Ama bütün bu keyif anlarımı saklamak zorundayım...  bütün bunlardan çünkü utanıyorum.. Söyleyemiyorum... Söylediğim takdirde hemen arkasından boğazım düğümleniyor... Çünkü kimin söylediğini bilmediğim bir söz hemen aklımda beliriyor "üşüyen insanlar için kar hiç de romantik değil" 

Bu sabah da çok güzel bir sabaha uyandım... Kar yağışını izlerken bir yandan kahvaltımı yapıyor bir yandan da Norah Jones dinliyordum... Televizyonu ve telefonu açmaktan korkuyordum... Sadece 1 saat kendime izin verdikten sonra sosyal medyaya göz atmaya başladım... Tam da tahmin ettiğim gibiydi herşey... Kimisi karla ilgili harika şeyler paylaşırken kimileri "of hiç mi kar görmediniz?, üşüyen insanlar ne yapacak?" gibi şeyler paylaşıyorlardı... Tabi ki bu kadar değil... Yılbaşı çatışması var birde... 

Hem aşırı muhafazakar hem de aşırı din karşıtı kişileri bir arada bulunduran bir ailenin üyesi olduğum için iki taraftan da çok fazla tanıdığım var. Bu sene fark her sene olduğundan daha fazla ortadaydı... Bir kısım yılbaşı kutlamalarının sonuçlarının korkunç olduğunu hadislerle vurgulamaya çalışırken diğer kısım "içki de içicem, çam ağacı da süsliycem..." gibi söylemlerle ortalığı kızıştırıyordu... Bütün profilleri kafamda canlandırıyorum... Hepsi sevdiğim, aynı dili konuşan, iyi niyetli olan, aynı memlekette hatta şehirde yaşayan insanlar...

Nasıl bu hale geldik?

Keşke bu sorunun bir yanıtı olsa? Sanırım bir yanıtı varsa da bizi aşıyor....

Ben sıradan biriyim... Şimdi düşünüyorum 2016da sihirli bir değnek mi değecek? Yoksa o sihir bizim kalplerimizde ki vicdan mı?
2015 ya da 2016 çok da umrumda değil... Umrumda olması için bana şu sorunun cevabını vermeniz gerekir " ülkemin doğusunda savaş varken neden batıda yokmuş gibi yaşıyoruz?


9 Aralık 2015 Çarşamba

Aşk Çemberi Sarmış Dört Bir Yanımı!

Çocuğum olmadan önce , anne profillerindeki aşırı aşk söylemlerini komik bulduğumu itiraf etmeliyim. "Gerçek Aşk", "Aşkların En Güzeli", "Aşk Kokulum","Huzur" vs vs..

O zamanlar anne olmadığım için sadece bakıp "yine bir anne kendinden geçmiş, birileri bu kadınlara gerçek aşkın kocalarına olan aşk olduğunu anlatmalı" diye düşünüyordum.. Sonunda ben de anne oldum.. Çocuk sahibi olmak yeniden aşık olmak gibi diyebilirim.. Ama gerçek aşk hangisi acaba diye bir sormak gerek.. Size kısaca açıklayayım;

Sosyal medya sayesinde kime nasıl üstünlük taslayacağını ve gösteriş yapacağını bilemeyen kadın çocuğu olduktan sonra eve kapanmış, saçı başı dağıtmış, kiloları almış ve sosyal hayatından uzaklaşmıştır.. Ama biliyorsunuz ki trend bu değil. Trende uymak için ise eldeki tek malzeme "çocuk"..  E şimdi "ulan evde oturmuş çocuk bakıyorum" yazacak değil ya.. Bu durumda eldeki malzeme olan çocuk allanıp pullanarak "aşkın 50 hali" şeklinde sosyal medyadan paylaşılır..

Sosyal medyada genelde uyuyan çocuk fotoğrafı altına "huzur" yazılır.. Çünkü çocuk uyumuş, çok aşık anne de "oh be! Biran hiç uyumayacak sandım! Öldüm bittim çocuğun peşinde bütün gün.." gibi söylemlerle huzura ermiş ve çocuksuz bir kaç saat sürecek olan huzurun tadını çıkarmaktadır..

Yine çocuğun uyuyan fotoğrafı altına "gerçek aşk " yazılır. Bunun sebebi de çocuk uyumuş ve gerçek aşk olan evdeki kocayla başbaşa vakit geçirebilecektir.

Bir diğeri; 1500 denemeden sonra çocuğun anneye sarılmış bir fotoğrafı çekilebilir. E bu kadar uğraş ancak aşkla yapılabilir ve fotoğrafın altına "gerçek aşk" yazılır.. Yoksa siz ağlayan sızlayan bir fotoğrafın altında böyle bir yazı gördünüz mü?

Diğer bir konu da; şefkat ile aşkın karıştırılması.. Minicik bebeğin tek başına hiçbirşey yapamıyor ve sana muhtac olması annenin duygularını ateşlendiriyor. Akşam o uykuya yatınca: "Kıyamam ya bugün tam 6 kere kaka yaptı ve 5 kere tazyikli kustu.. Neyseki rahatladı ve uyudu yavrucak" şeklinde ki düşünceler anneler tarafından aşk olarak karıştırılabiliyor..

Sonuç: Benim için gerçek aşk çocuğumuz olduktan sonra , çocuk için yaptığım fedakarlıkların farkına varan eşimin, işten geldikten sonra ben 1 saat kafa dinleyeyim diye bana sağladığı rahat.. Yani gerçek aşk bu yola beraber çıktığınız kişidir.. Çocuk ise aşkın meyvesi ya da cilvesi :)


15 Kasım 2015 Pazar

Kadıköy Anneleri ile Kışa Merhaba Partisi

        Kasımın ilk haftasında kadıköyannelerinin güzel sahibesi nam-ı değer muhtaranne Aslı'dan harika bir davet geldi. Davet kısmını abarttığımı zannetmeyin çünkü davetiye davetpostası ile hazıranmıştı. Hem harika bir görsel hem de btün davet ayrıntılarını içeren davetiyeler için www.davetpostasi.com adresinden ayrıntılara ulaşabilirsiniz. 

    14 kasımda Bostancı'da girişimci 2 annenin kurduğu Cafe de Party'de gerçekleşecek olan "Kışa Merhaba" partisi için oğlum Demir Arda ile hazırlandık ve gittik. Kapıda bizi hem güleryüzlü hem de sonderece misafirperver olan cafe sahibi Halide Hanım karşıladı. İçeriye girince, en ince ayrıntıya kadar özenle hazırlanmış bembeyaz mekanda biranda huzur bulduk diyebilirim. Ta ki bizler için hazırlanmış olan ev yapımı yiyecekleri görene kadar :). Neler yoktu ki.. poğaça, börek, kek, salatalar , limonata, çay vs vs.. Söz konusu çocuklar olunca, anneler için  en önemli konulardan birisi yemeklerin ev yapımı olması ve burada hem göz doyurucu hem de son derece lezzetli bir sürü yemek bizi bekliyordu.. Tabiki zaman kaybetmeden hepsinden doya doya yedik :) 
Diğer bir önemli konu da tabi ki çocukların oyun alanı. Bu cafe'de 2 kocaman kapalı oyun alanı var. Bir tane odada çocukların hunharca enerji atabileceği, içinde top havuzu da barındıran oyun sistemi bulunuyor. Diğer odada ise legolar, tren rayları, portatif mutfak gibi oyuncaklar bulunuyor. Ama bunlar da yetmezse kocaman yeşil alandan oluşan bir bahçe var ve yine bahçede çocukların oynaması için kaydırak, salıncak, sallanan at gibi oyuncaklar var. Yani hem yaz hem kış rahatlkla gidebileceğiniz çocuk dostu bir cafe. 
            Parti boyunca çocuklar oyun alanlarında eğlenirken biz anneler de bol bol yemek yiyip dedikodu yaptık.Tabi çocukların bağrışmalarından birbirimizi duyabildiğimiz kadarıyla :)) 
           KadıköyAnneleri 'nin kurucusu Aslı daha önce bizden çocuklarımızın ve bizim, onlarla aynı yaşta olduğumuz zamanki fotoğraflarımızı istemişti. Tabi herkes en çok benzeyen fotoğrafını göndermiş. Ama partide en benzemeyen kişi 1. seçildi. :) Fotoğraflara bakıp herkesin bebeklik halini görmek son derece keyifliydi. 
             Daha sonra girişimci annelerin hazırladıkları hediyeler çekilişle annelere verildi. 
             Yeme-içme-dedikodu-çekiliş fasılları bittikten sonra topluca bahçeye geçildi. İnanna Kadın Farkındalık Merkezi kurucularından dans eğitmeni Nur Niyaz Bildik eşliğinde çocuklarla beraber dansettik. Çocuklar mı anneler mi daha çok eğlendi bilmiyorum ama mutlaka denemenizi tavsiye ederim. 
              Yediklerimizi yakıp enerjimizi de attıktan sonra 'Tatlı Ada' tarafından yapılan kış temalı pastamızı üfledik. Tabi TatlıAda'nın yaptığı pastaları daha önceden de tatma şansım olduğu için gün boyunca yemek için sabırsızlanıyordum. Ve gün sonunda da sabırsızlanmakta haklı olduğumu bir kere daha anladım. Gerçek bir sanatçı tarafından hazırlanmış bu pastanın görüntüsü gibi tadı da muhteşemdi. 
               Bizim için hazırlanan hediyeler bitmemişti. Hepimize tek tek Aslı tarafından verilen poşetlerin içinde ; 
* Tadokids ‘ten kış temalı taç.
İlke Müzik Sanat Okulu 'ndan 1 saat Kids Music Class (Koşuyolu şubesinde geçerli )anne-çocuk ritim eğitimi kuponu(4+ yaş çocuklar piyano eğitimi olarak kullanabilirler)* Kadıköy Anneleri'ne uyku danışmanlığında %10 indirim veren Uyusun ki Büyüsün den defter.* Kadıköy Anneleri'ne anne-bebek-çocuk yogası derslerinde %10 indirim veren Nefess Yoga Aguguguyoga 'dan deneme kuponları.* Kadıköy Anneleri'ne oyun gruplarında %25 indirim veren @Atölye Arkada'dan deneme kuponu* Kurabiye Fırını 'ndan kurabiye ve sabun* Kadıköy Anneleri rozet ve Arabada Anne Var hedyiesi vardı. 


   E daha ne olsun? 

Girişimci ve blogger annelere herzaman destek veren KadıköyAnneleri Kurucusu sevgili Aslı'ya ve bu partide emeği geçen bütün girişimci annelere sonsuz teşekkür ederim.. 















1 Ekim 2015 Perşembe

İşte size gerçek bir korku hikayesi: Çocukla tatile gitmek!

İşte size gerçek bir korku hikayesi: Çocukla tatile gitmek!
 Bütün sene çalışmışsınız ya da evde çocuk bakmışsınız. Yaz gelmiş.. güneş görünür görünmez sosyal medyada ayak fotoğraflar,uçak biletleri, tati, huzur haştagleri gözünüze gözünüze giriyor. Tatil tatil diye sayıklıyorsunuz ama çocuğunuz var ve onunla tatile gitmeyi gözünüz yemiyor.. e nasıl olacak şimdi bu iş diyorsanız nacizane bir kaç ipucu vermek isterim. 

Kural 1: Tatil gitme isteğinizi kimseye söylemeyin. Çünkü çocuklu ailelerden alacağınız tepki hep aynı: Biz gittik şekerim. Hiçbirşey anlamadık. Çok kötü bir tatildi. Çocuğun peşinden koştuk durduk vs vs vs Zaten bütün bu olumsuzlukları duyunca tatile gitme hevesiniz yarı yarıya kırılmış oalcak. 

Yok hala illa tatile gideceğim diyorsanız;

Kural 2: Tatil artık eskisi gibi yan gelip yatma yeri değildir. Yok ben bütün sene yoruldum, havuzuma denizime girer, sonra kitabımı okur, günün kalanında da dana gibi yatar dinlenirim diyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü yanınızda ki herşeyi keşfetmeye meraklı velet bunlara izin vermeyecektir. Bu sebeple yatıp uyuduğunuz günleri tatlı bir anı olarak tarihe gömün ve sabahın erken saatlerinden itibaren zinde olacağınız harika bir tatil düşleyin.

Kural 3:  Sızlanmayı artık bırakın! Çocuğunuz sadece birkaç sene size bağımlı olacak.. Birkaç sene sonra siz arkasından ağlarsınız da o sizi istemez.. O yüzden bunu bu kadar büyütmeyin. Dünyayı kurtarmayacaksınız. Sadece tatile gidiyorsunuz. Ne kadar zor olabilir ki? Güneş altında saatlerce yatmak istiyor olabilirsiniz ama çocuğunuzla çocuk havuzunda top oynamak ya da birbirinize su sıçratmak kesinlikle çok daha eğlenceli. Sabahlara kadar dansetmek tercihiniz olabilir belki ama akşamları çocuk aktivitesinde saçmalamak ve akşam 23.00de yorgunluktan ölmüş şekilde uykuya dalmak paha biçilemez.. 


Sonuç: Güzel bir tatil geçirmek istiyorsanız bakış açınızı değiştirin ve çocuğunuzla geçireceğiniz kısacık zamanların tadını çıkarmaya bakın.. 



24 Ağustos 2015 Pazartesi

Teknolojisiz çocuk mu yetiştirilir? Evet hem de çok güzel olur!

Daha Demir Arda doğmadan önce hepiniz gibi  bir çok kitap yalayıp yutmuş ve internetten bebeklere zararlı şeyler konusunda türlü yazılar okumuştum.. Bunların başında da televizyon, telefon ve tabletler geliyor.. Aslında bunu bilmek için illa çocuk sahibi olmaya gerek yok.. Hepimiz bu elektronik cihazların biz büyüklere bile ne kadar zararlı olduğunun bilincindeyiz.. Bilincindeyiz de onların kölesi olduğumuzun farkında değiliz..

Demir Arda daha eve geldiği zaman bütün elektronik aletler kapatıldı.. Ne televizyon ne internet.. Hayat durdu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.. Tam tersi hayat yeniden başladı diyelibilirim.. Artık ailece konuşacak pek çok şeyimiz vardı.. Saatlerce sohbet edebiliyorduk..Çaylar kahveler içilirken herkes öylece televizyona bakmıyor, birbirinin halini hatrını sorup gülüp eğleniyordu.. Ayrıca daha önce hiçbirşeye vaktim yokken biranda tüm işlerimi yapmaya vaktim kalmaya başladı.. 

Şimdi Demir Arda 1,5 yaşında ve hala televizyon açılmıyor. Eline de henüz telefon almış değil..Tabi bunun  için de sürekli savaş halinde olmam gerekiyor çünkü her çocukla tanışan ilk önce telefonunu çıkarıp "bak sana ne göstereceğim" diyor.. Ben de bu konuda mümkün olduğunca nazik olmaya çalışıp "telefon vermiyoruz" diyorum.. Neredeyse "lütfen telefon vermeyiniz" yazan bir pankart asıp öyle dışarı göndereceğim çocuğu! Keza telefon dışında da çocuk sevilebilir.. Sohbet etmeniz yeterlidir..

Bu aslında anneler arasında byük bir kavga sebebi.. Ne zaman 2 anne bir araya gelse bu konuya mutlaka değinilir ve genelde şu sonuç ortaya çıkar 'ne yapayım ayol ben de insanım!' Sen insansın da o daha küçücük bir bebek.. Taptaze beyinlerini televizyonla uyuşturmak ya da incecik kafataslarından direk beyinlerine radyasyon girmesine izin vermek nasıl bir insanlık anlamış değilim.. 

Diğer bir bahane de 'çocuk çağa ayak uydurmalı' ! Şimdi şöyle bir düşününce bu bizim çocukluğumuzdan 10 kat daha zeki olan nesil 1 yaşında değilde 5 yaşında bilgisayar kullanmayı öğrense çağdan geri mi kalacak? Ya da 5 yaşında öğrenmeye çok geç kalacak ve öğrenemeyecek mi? Tabi ki öğrenecek.. Ama daha bebekken teknoliyle yaşamaya alıştırmışsan öğrenemeyeceği başka şeyler olacak! Neler mi? Annesiyle vakit geçirmeyi öğrenemeyecek.. Kendi kendine oyun oynamayı öğrenemeyecek.. Canı sıkıldığında onu sürekli bu uyarıclarla oyaladığın için hayal gücü gelişemeyecek.. vs.. vs.. 

Diğer bir bahane de "çocuğu oyalayamıyorum" ! İşte en çok güldüğüm bahane budur! Kocaman evde çocuğun oyalanması için birşey bulamıyorsan kusura bakma ama YUH çekmekten başka bişey diyemeyeceğim! Mesela tencere çekmecesini açık bırak.. Çocuk en az 1 saat bütün tencereleri çıkarıp koyacak, kapaklarını açıp kapatacak.. Bitti mi? kaşık çatal çekmecesini aç (bıçaksız tabi) en az 1 saat de bunları tek tek alıp koyacak çıkaracak birşeyler yer gibi yapacak vs vs.. Al sana mutfakta yemek yapman için zaman.. Başka neler neler var evde bilemezsin.. Git yatak odasına çekmeceler, dolaplar ohoooo yaşasın katlı kıyafetleri indirmek.. Yetmedi mi? Kaplara su koy. Doldursun boşaltsın.. O da mı yetmedi? altı temiz 3-5 ayakkabı çıkar.. Giysin çıkarsın.. Giymeyi sevmiyor mu? Dizsin onları, eşlerini bulsun.. 
Bunun sonunda tabi ki evin asla düzenli olamayacak.. Eşyalarını günde yüz kez katlasan yine gelip dağıtacak.. Tenceleri, kaşık çatalları sürekli yıkayacaksın.. Yerler sürekli ıslak olacağı için yerlerde havlular olacak.. 
Tabi tercih sizin.. Temiz ve düzenli bir ev ve televizyon, tabletten uyuşmuş bir çocuk ya da dağınık ve düzensiz bir ev ve mutlu ve haşarı bir çocuk.. Bu sadece sizin tercih meseleniz unutmayın!


26 Haziran 2015 Cuma

İyi uykular mı? Uyku mu uyuyoruz? Dayak mı yiyoruz?

Her ailede olduğu gibi bizde Demir Arda daha doğmadan bütün evin düzenini ona göre ayarladık.. İlk zamanlar 2 saatten fazla uyumayacak olan bebek için yatak odasına bir beşik koymaya karar verdik.. Yeni doğacak bebekler için beşikte olması gereken özellikler bence; geceleri sık sık onu alacağınız için çok yüksek olmaması, gözünüzü açtığınız gibi onu görebilmeniz için korkuluk aralıklarının yeterli olması ve tabi ki uyku arası elinizi uzatıp tek elle, bazen de ayakla kolayca sallanabiliyor olması :)

.. Yatak odamız küçük olduğu için de dar bir beşik arıyorduk. Tam bu özelliklere uygun beşiği Mothercare'de bulduk.. Demir Arda biraz palazlanmış bir bebek olduğu için 2 ay sonra bu beşiğe sığmamaya başladı.. Bebek kolunu, ayağını beşiğe sıkıştırıp geceleri ağlamasına rağmen ben bir türlü kendi odasına geçiremiyordum.. Gözümü açar açmaz onu görmek istiyordum.. Eşim Özer ve annelerimiz zor bela beni ikna ettiler ve Demir Arda kendi yatağında sere serpe yatmaya başladı.. 

Bebekken "ya ezersek" korkusuyla onu yatağımıza hiç almamıştık.. Ama diş çıkarma evresinde onun yarım saatte bir uyanmalarıyla, uykusuzluğa yenik düştük ve yavaş yavaş yanımızda yatırmaya başladık.. 1 yaşından sonra ise iş iyice çığrından çıkmaya başladı.. Eskiden ezme korkusuyla yanımıza almadığımız çocuğu şuan "bizi yataktan atacak" korkusuyla yanımıza almamak istiyoruz ama ne mümkün.. "anneeeeaaaaa" diye ağlamaya başlayıp da kollarını uzatınca uyku sersemi bir bakıyorsunuz ki kucağa alıp getirmişsiniz yine yanınıza.. Birde kendi yatağında saatlerce uyumayan çocuk , bizim yatakta yastığa eter damlatmışsınız gibi bir saniyede uyuyakalıyor.. Ama bu eterli yastık bizde aynı etkiyi göstermiyor! Tabi dikey olarak yatırdığınız çocuk nedense her seferinde yatay olarak uykuya devam ediyor.. Kafası sizdeyse şanslısınız demektir.. En fazla birkaç tokatla geceyi bitirebilirsiniz.. Ama eğer ayaklar sizdeyse yandınız.. Tekme üstüne tekme, ağıza giren ayak, ayakla düşürene kadar itekleme... uyu uyuyabilirsen.. Eskiden uykusuz kalıp da işe gittiğimde " dayak yemiş gibiyim" derdim.. Şİmdi ise uykusuz kalmaya son derece alışmış olan ben dudağım patlamadan, burnuma kafa yemeden ya da suratıma şaplak inmeden uyanmışsam; 5 dakika bile uyusam; "oh ne güzel uyumuşum" diyorum.. 

Malesef şuan bizim için bu bir rutin.. Demir Arda'yı uyut ve yatağına yatır.. 1 saat sonra uyandığında onunla yatağa yat ve uyumasını bekle.. Eğer ben de uyuyakalmamışsam; o daldıktan sonra yatağına yatır.. Biz yatana kadar bir kaç kere bu işlem tekrarlanır..  Biz yattıktan sonra da uykuya yenik düşülür ve çocuk aramızda sabahı sabah ederiz.. Tabi dediğim gibi tekmeler, tokatlar, itişmeler, yataktan düşmeler, vs vs.. Birde sabahın 7sinde uykusunu alıp kalkmamış mı? Sonrası kafanı kahve makinesine sokmaktan başka çare yok..

Hemen uyuyamayan biri olarak beni her gördüğünde zaten mosmor olan gözaltlarımdan ne kadar uykusuz kaldığımı anlayabilirsin.. Sen anlamasan da ben hemen anlatmaya başlarım :) "uyuyamıyorum, uyuyamıyorum.." diye herkese feryat figan ettiğim doğrudur.. Ama ne yalan söyleyeyim minicik elleriyle kollarını uzatıp, boynuma dolayıp uykuya dalıyor ya.. Ben de onun kokusunu içime çeke çeke uyuyorum ya.. İşte o anlar hiçbir şeye değişilmez.. Benden söylemesi..

Tatlı rüyalar :)



20 Mayıs 2015 Çarşamba

Yaşasın ek gıdaya geçtik!

Bebek anne karnına düştüğü ilk andan itibaren "hadi büyüsün" diye içimizi kemiren bir hastalık çıkagelir.. Karnındayken; önce sadece kalp sesini duyarsınız.. E hadi bellirginleşsin, organları oluşsun, tekme atsın, ultrasondan bize el sallasın, e çok büyüdü artık doğsun, hele bi 40ı çıksın, hele bi baksın, gülsün, dönsün, sıralasın, yürüsün, konuşsun, okula gitsin, falan filan.. Zaten doğanın kanunu bu.. Çocuk büyüyor.. tadını çıkarsana a kadın! yoook.. büyüsün de büyüsün..

Benim en çok heveslendiğim büyüme konularından birisi de ek gıdaya geçiş evresi idi.. Çünkü özellikle dışarıda emzirmek çok zor geliyordu.. Bir yere gidilecekse bebek bakım odası olan mekanlar tercih ediliyordu.. Bebek bakım odası yoksa emzirme örtüsü ile bir soteye çekilip "nolur bebek açmaya çalışmasın" diye dua ede ede emzirmek.. Emzirme bittikten sonra önce çocuk mu çıkacak, üst baş toparla, kimler gördü falan filan.. Birde emzirmeye uygun kıyafetler giyilmesi gerekiyor.. Elbise giyilmesi imkansız.. Pantolon ve düğmeli gömlek ya da bluzdan başka şansınız malesef yok.. Bu konular bana eziyet gibi geldiği için başıma geleceklerden habersiz "ah bir ek gıdaya geçsek" diye düşünüyordum.. Demir Arda'nın 4. aydan sonra kilo alması birden yavaşladığı için, doktor tavsiyesi ile, 5. ayda ek gıdaya geçiş yaptık.. Ben bir heves ilk önce o zamanın meyvesi olan şeftali püresini oğluma verdim..İlk hayal kırıklığını da o zaman yaşadım.. Anne stünden sıkılmıştır , afiyetle yer zanettiğim meyveyi yer yemez ağzını buruşturdu ve sonrasında da yemeyi reddetti.. Aslında 1 ay öncesinden yavaş yavaş tattırmak gerektiğini o zaman anladım.. Sonra çorbaya geçtik.. Aynı şekilde onu da alıştırmak zor oldu.. Yoğurdu da pek hevesle yediğini söylemeyem.. Ama ilk aylar alıştırma devreleri olduğu için ben de yemesi konusunda hiç ısrarcı davranmadım ve bir iki kaşık yemesinin yeterli olduğunu düşündüm..Bu arada evde hummalı bir şekilde yoğurt yapma alıştırmaları başladı.. Diğer bir sorun da yoğurdun tutup tutmamasıydı tabi.. Yoğurt tuttuysa o gün harikadır! Tutmamışsa yandık! sabahın körğnde tekrar yoğurt yapma çalışmaları başlasın! Hele bir de süt ve süt ürünleri gecesinde çok yorgunsanız ve bebe uyuduktan sonra bir kaç saat sonra "eh artık yatayım" dediğiniz anda aklınıza süt gelmişse yandınız! O süt kaynayacak, yoğurt olacak, peynir olacak, süt olarak içilecek... oof of .. Daha en az 1 saat mutfaktasınız!! 
Sadece süt ve yoğurt da değil ki.. Ertesi gün yapılacak çorbayı düüşünüp yeterli malzeme var mı yok mu bakılacak.. Meyvesi dolaptan çıkarılacak.. 8. aydan sonra kıymalar küçük porsiyonlar halinde minik minik paketlenecek.. Yemek yapılmadan 2 saat önce buzluktan çıkarılacak.. Her gün değişik meyve ve sebze yedirebilmek için gerekli sirkülasyon sağlanacak.. 

Kısacası bundan sonra kafanızda ki düşüncelerin yüzde sekseni ne yemek yapacağınızdır.. 

Bu arada dışarı çıkacaksanız sabah kalkıp önce çorbasını pişirip meyvesini hazırlamanız gerekiyor.. Eskiden umursamadan "amaan ne yapacağım ki" deyip çöpe attığınız cam kavanozlar da bir numaralı yardımcınız.. Her bir küçük cam kavanoz sizin için artık yemek taşıma kabı.. 

Ama merak etmeyin ,1 yaşından sonra işler biraz daha rahatlıyor..

Ek gıdaya geçişle ilgili bilgi almak isterseniz ; bu konularda son derece uzman, kişilik olarak son derece mütevazi ve samimi olan Esra Ertuğrul'dan destek alabilirsiniz.. 

http://www.bebeimgeliyor.com/


9 Mayıs 2015 Cumartesi

Anneler Günü..

                 Anneler gününe hazır mısınız? Yapacağınız şey belli değil mi? Anneninizle çekilen fotoğrafı paylaşın ve altına "canım annem, dünyanın en iyi annesi, en iyi arkadaşım, iyi ki annemsin, hede hödö" yazın. Eğer yeni anneyseniz de çocuğunuzun fotoğrafının altına "iyi ki seninle anneliği tattım, dünyanın en güzel duygusu, aşkı, meşki , ballı lokma tatlısı, vs vs" yazın.. Tabi bunların yanında annenize, 3 haftadır bütün reklamlarda firmaların yüzde bilmem kaç indirimle satılan ürünlerden almayı unutmayın.. Mümkünse de küçük ev aleti alın ki, anneniz daha iyi temizlik ya da yemek yapabilsin! Yani annene anneler gününde süpürge almak çok manalı olacak .. Eminim yüzde bilmem kaç indirimle aldığın süpürgeye annen çook sevinecektir ! Ne de olsa annenin bir numaralı görevi ev süpürmek! 
      Onun yerine bir gün annenin evini temizleyip yemek yapsan.. Şöyle evi cillop olmuş ve yemekler yapılmış bulsa unutulmaz bir anneler günü hediyesi olur bence.. Ama Türk milleti olarak annemizin tertemiz evine gidip, yaptğı harika yemeklerden tıka basa yeyip, %50 indirimle aldığımız küçük ev aletini hediye edip dönüyoruz.. Harika bir anneler gününü daha geride bırakmış oluyoruz.. Sonunda kazanan kim oluyor dersiniz? Daha iyi temizlik ya da yemek yapabilen anne mi? Küçük ev aletini indirimli aldığmız için biz mi? Yoksa anneler günü diye satış rekoru kıran küçük ev aletçisi mi?Neyse kapitalist sistemin oyunlarıyla baş edemeyeceğim için gelelim hep başkalarını düşünen duyarlı Türk Halkının hassas bakış açısına..

               Bundan bir kaç sene önce hem annesini hem babasını kaybeden bir aile dostumuzu anneler gününde aramıştık. Ne yapıyorsun diye sorduğumuzda "televizyonda beyaz melek'i izleyip ağlıyorum" cevabını verdi.. O zaman hepimizin boğazına bir yumruk oturdu.. Anneler gününün annesi olmayan biri için ne hissettirdiğini düşünebiliyor musunuz? Düşünmezsiniz.. Çünkü trend bu değil..Trend çarşaf çarşaf anne ile sarmaş dolaş paylaşılan fotoğraflar.. Ne zaman bu kadar yozlaştık anlayamıyorum.. Bu kadar düşüncesiz olduk.. Sosyal medya ile mi başladı bu duyarsızlık? 

                 Annesi olmayanları belki düşünemiyoruz.. Ya çocuk sahibi olmak isteyen ve olamayan bir kadının ne hissettiğini düşündünüz mü? Yakın bir tanıdığım daha geçen ay 2. kez karnındaki bebeğini kaybetti.. O ne hissedecek şimdi? Anne olamamanın acısını, mayıs ayı girdiği andan itibaren sürekli sürekli yaşıyor olmak çok acı olsa gerek.. Hesapta anneler günü diye  takipçi sayısı fazla olan annelere gönderilen hediyeler sosyal medyada sürekli yayınlanıyor ve "ay ne zarif" diye bedava reklam yapılıyor.. Bize de "aa ne zarif firma, gidip hemen ürününü alayım" demek düşüyor :)) Yani bedava reklamı yapılan firma mutlu, bedava ürününe kavuşan anne mutlu.. Annesi olmayan ya da çocuğu olmayan da silsin sosyal medya hesaplarını ayol! Herkesi de biz düşünecek değiliz ya.. Töbe Töbe! 

          Anne olduktan sonra hediyenin filan bir önemi olmadığını daha iyi anladım.. Eğer anneyseniz ya da anneniz yanınızdaysa çok şanslısınız.. Bunun için şükredin ve tadını çıkarın.. Sessiz ve sakince.. 


Anneler gününüz kutlu olsun..



4 Mayıs 2015 Pazartesi

Yerine göre sevgi dolu Türk İnsanı..

     Son yıllarda ülkemizde soğuk algınlığı diye bir hastalık kalmadı neredeyse.. Kış gelmesiyle virüsler her yerde kol gezmeye başlar ve kişiden kişiye tüm ülkeyi dolaşır... Herkesin dilinde " salgın var" cümlesi dolanır durur. Bunca virüs, bunca hastalık kol gezerken Türk insanı sevgisinden bebeklerimizi korumak malesef mümkün olmuyor..

     Sevgi dolu bir millet olduğumuz tabi ki kaçınılmaz.. Ama bu sevgi gösterileri herhangi bir yerde sıra bekleyen hasta, yaşlı veya hamilelere gösterilmez. Hatta bu gibi durumlarda kafa çevirme, görmemezlikten gelme, gibi özellikler otomatik olarak devreye girer.. Tabi hamile iseniz başından geçmiş kötü doğumları ya da hamilelikleri size anlatmak için sizi yolda çevirip lafa tutacak pek çok kadın vardır.. "Vah Vah Allah kurtarsın" ile başyalan cümlelerin sonu genelde "ben tam 5 günde doğurdum" gibi şeylerle bağlanır ..

     Ama hiç merak etmeyin..Hamile iken sizi görmezden gelen Türk İnsanı  kucağınızda bebekle döndüğünüz zaman ,  sevgiyle kucaklayacak.. Yani  sizi değil de bebeği kucaklayacak.. Burada mübalağa etmiyorum.. Baya baya kucaklıyorlar..

   Siz bebeğinizi mikroplardan uzak tutmak için herşeyi steril eder, bütün çamaşırlarını tertemiz yapar, tertemiz mendillerle bebeğinizi siler, paklarsınız.. Dışarı adımızı attığınız ilk anda asansörde komşunuz, bakkal, manav, esnaf, parktaki çocuk, bebeğinizi görür görmez koşarak gelir ve "ayhh miniciiik" diye yanağını sıkıverir!! Siz öylece bakakalırsınız .. E hani evde atıp tutuyordunuz "çocuğuma dokunurlarsa gösteririm onlara" diye?! Ne oldu şimdi? Bişey diyemediniz.. Ne de olsa komşu, ne de olsa mahalle bakkalı, ne de olsa yaşlı teyze, ne de olsa mahallenin çocuğu vs vs vs vs..

   Merak etmeyin! Eğer benim gibi insanları kırmamak için birşey diyemiyorsanız, zamanla çeşitli taktikler geliştireceksiniz.. Genelde kaşlar çatık yürümek iyi bir yöntem.. Böylece aneden korkan kişiler bebeğinizi sevemeyecek.. Bu yöntemin işe yaramadığı kişiler için de sürekli içinizden " lütfen bebeğime dokunmasın, lütfen bebeğimi sevmesin" şeklinde tekrarlarda bulunarak evrene mesaj gönderebilirsiniz..

  Tabi hızlı ve sert davranarak bunu olay vuku bulmadan önleyebilirsiniz ama ben hiç başarışlı olamadım.. Benim yöntemim genelde evrene mesaj yollama şeklinde oldu.. Tabi bir de her tanıdığım kişiye "n'olur bebekleri uzaktan sevelim" mesajı vererek..

   Lütfen bebekleri uzaktan sevelim.. Dokunmadan.. Lütfen..






27 Nisan 2015 Pazartesi

Kocişle kahve keyfi..

Geçen akşam çocuğu uyuttuktan sonra eşim Özer'le kahve içelim dedik.
Tabi kahveyi koyar koymaz fotoğrafını çekip "kocişle kahve keyfi" yazasım geldi.. Tabi beni bir gülmek aldı ki sormayın..  Neden mi?  Bazı görüntüleri o kadar çok görüyoruzki bir süre sonra hepimize normal gelmeye başlıyor..

Birincisi bütün gün yorgunluktan canımız çıkmış, ev berbat, çocuk hasta... Çamaşır, bulaşık bekler.. Bunları yapmaya takat yok.. Ama kahvenin fotoğrafını paylaşırken sanki bütün gün keyiflerden keyif beğenmişiz gibi bir hale bürünüyoruz.. E ben şimdi fotoğrafın altına bütün gün yaşadıklarımı yazsam bir çekiciliği olmayacak sanırım.. Malum trend keyifli ve kıskandırılacak şeyleri paylaşmamızı gerektiyiyor..
Zaman zaman "kahve keyfi, çay keyfi zart keyfi zurt keyfi" diye paylaşımlara "hay keyfine.." yazasım gelmiyor değil.. Hele ben keyiflerden keyif beğenemiyorsam..!

Herşeyi paylaşabiliyoruz madem sosyal paylaşımlarda "tuvalette ..k keyfi" niye yazılmıyor? Şahsen daha büyük bir keyif bilmiyorum ben hayatta :)

Yemek paylaşma konusunda da hassasım ya.. İnsanın canı çekiyor.. Hele benim gibi iştahlı ve rejim yapmak zorunda olan biriyseniz içten içe yediğiniz küfürlerin haddi hesabı yok bilesiniz.. Her yemeği paylaşan kişilerden "Cenaze de helva keyfi" gibi paylaşımlar da bekliyoruz...

Birde bu keyiflerin yanında kullanılan "kociş"ler var tabi.. Çoğu bıyıklı, maço Türk erkeklerinden oluşan kocalarımız keyflerin yanında "kociş" oldu.. Misal ben eşimi biriyle tanıştırırken "kocişim" diye tanıştırsam genlerindeki efelik kabarıp "kociş mi? HÖÖYTT" demez mi? Bu kocişli cicişli evlerde sistem nasıl işliyor bir sormak gerek tabi..


19 Nisan 2015 Pazar

Annelikte ilk zamanlar..

Tam 1 yıldır anneyim.. Daha önce de aktif şekilde sosyal medya kullanıyordum aslında ama bu kadar aktif bir anne dünyası olduğunu bilmiyordum..Öğrenmekte biraz geç kaldım çünkü "harika anneler"in deneyimerinden çok şey kaçırdım.. Eh zararın neresinden dönsek kardır dedik ve "harika anneler"i takibe aldık..

Bu ilk blog yazım olduğu için yazacak çoook şeyim var aslında ama şimdilik giriş yapıp sizi fazla sıkmayacağım.. Kısa kısa deneyimlerimden bahsedeyim malum artık ben de annelik konusunda tecrübe sahibiyim :) Eh geçen 1 seneye şöylece bir bakalım neler olmuş..

Demir Arda 31 Mart 2014'de doğdu..Benim canım oğlum.. Canımın içi.. aşk kokulu.. mis kokulu.. bok kokulu!.. ops pardon!.. ağzımdan kaçtı birden  ama en önemli koku bu.. Çünkü artık hayatınızın en önemli mutluluğu çocuğunuzun gaz çıkarmasıdır.. 

Öncelikle herkesin"aa çocuksuz olmaz, bak herkes çocuk yapıyor, sen mi yapamayacaksın? dünyanın en güzel şeyi" şeklindeki baskılar sonucu başımıza neler geleceğinden habersiz bebeğimizi kucağımıza aldık.. Gerçekten acayip bir his.. Aylarca kendinin bile inanamayarak içinde büyüttüğün insan yavrusu sayende artık kucağında.. İlk anlar zaten bir animasyonun içinde gibisin.. Minicik,. gözlerini bile açamıyor.. Acayip bir şekilde senden süt geliyor ve bu minicik dünyalı sadece emmeyi biliyor.. Kokundan seni tanıyor ve  vatoz gibi sana yapışık kalmak istiyor.. Sonra... Ağlamaya başlıyor ve şok şok şok..!! Sonra ki en az 3 ay sen sen değilsin.. Zaten sen kadın da değilsin, insan da..Annesin ve tek derdin bebeğin osurması ve doyması..  Geceymiş gündüzmüş !!.. aa biz eskiden gece olunca uyumuyormuyduk ya? Noldu şimdi.. Bu bebe uyumuayacak mı? Ama o uyusa bile anne olarak ben nasıl uyurum? ya kusarsa? ya ağlarsa duymazsam? Eveet hoşgeldin ilk paranoyalar.. Bunun sonunda halüsülasyonlar görmeye başlayınca zaten bir yerlerde sızıp kalınır.. Sonra da ne bebek duyulur ne bişey.. Tabi 2 saat uyudun mu "oh be! tam 2 saat uyumuşum" dersin.. Bu arada senden bir parça olan yavru hızla büyür.. Alışveriş yapılması gerekir.. Alışveriş merkezine gidilecek de.. o da ne!  Kıyafetim yok! Anne değilken ki 36 beden kıyafetlerin 3 beden büyüğü gerekiyor! e hani doğumda kilolar gidecekti nerden çıktı bu şişmanlık şimdi.. Son 6 aydır giyilen hamile kıyafetlerinde sorun olmuyordu .. Neyse gidilir ve en ucuz mağazadan büyük bedenler alınır.. (en ucuz çünkü geçici sanırsın) Tabi herkes " merak etme emzirirken hoop diye gidecek kilolar" diyor ya.. Aman kanmayın.. Çünkü " aa emziriyosun, valla ye" diye herşey ağzınıza tıkılacak! eğer benim gibi şansızsanız üzerine 10 kilo daha alır, insan içine çıkamaz hale gelirsiniz.. Bu arada herkesin dediği "emzirirken hop diye gider " zamanları asla gelmiyor.. mecburen rejim yapmak zorundasın.. Yani ne kadar kilo o kadar eziyet..
 İlk aylar dışarı çıkmak için de gardını alman gerekiyor.. Çünkü sen çıkar çıkmaz bebek acıkır.. nereye gittiysen emzirmen gerekecek.. ilk 4 ay emzirme örtüsüyle heryerde kolay da sonra Allah yardımcın olsun.. Emmesi bitince kusacak elbet.. Üzerini değiştirmen gerekiyor.. E o kadar emdi çocuk kaka yapmasın mı şimdi? Hadi git bir de altını değiştir.. aa akşam olmuş eve dönüş saati gelmiş.. Harika bir gün geçirdik değil mi? 
Birde serum fizyolojik ve burun açma ile ilgili konular var.. Yani tam bebek uyumuş bir kahve içeyim de hayatın zevklerinden biraz faydalanayım dersin ki bebek uyanır. Emziririm uyur sanırsın ama o da ne! Burnu tıkalı ve ememiyor.. Hadi bakalım sıva kolları! Hüpleterek sümük çekmeye.. E tabi bu hiç de kolay olmuyor çünkü hiçbirşey yapmayı bilmeyen bebek bu duruma çok güzel karşı koyar.. O çığlık kıyamet bağırırken , dokunmaya kıyamadığınız bebeğinize , haşin bir şekilde müdahale ederek burun açılır.. E sonrasında kahve içilecek hal kaldıysa afiyet olsun..

Soğumuş mu yoksa? Ah sıcak kahve , sıcak çay, sıcak yemek.. çok eskidendi.. merak etme soğuk da güzel :o


Sonuç olarak ilk 6 ay şok içinde geçti diyebilirim.. Ama geçti.. Şimdi düşününce "keşke hepsinin geçeceğini bilseydim" diyorum.. Belki o zaman biraz daha kolay atlatılırdı.. 

sonra ki 6 ay mı? o da bir sonra ki yazıda olsun :)